Bu sözlerin sahibi; AKP’nin genç, başı açık, son derece modern görünümlü, üstelik Türkiye’yi çağdaş, laik modern yaşam tarzı açısından diğerillerden ayıran İzmir’in kadın milletvekili.
Türkiye’de kadın hak ve özgürlükleri konusunda yayın yapan ilk haber sitesi ’nin 19. yaşına girdiği 7 Ekim’de böyle olumsuz portre çizen bir kadın siyasetçiyi sayfalarımıza taşımak istemezdim.
Ama 16 yıllık AKP iktidarının giderek gericileştiren, bağnazlaştıran, Ortadoğu’nun İslam coğrafyasında köklü bir yer edinmeye çalışan sistemli olarak ortaya koyduğu politikaların gen#231; beyinleri, aydın kadınları bile nasıl etkisi altına aldığını göstermek açısından; iş hayatında oldukça başarılı olmuş, 26. Dönem Mardin, 27. Dönem İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’yı örnek vermek istedik.
Siyasi Partilerimizin “İzmirli olmayan kişiyi İzmir’den aday gösterme” tutkusu sonucu 24 Haziran’da AKP’den İzmir 1. Bölge 3’ncü
sıradan milletvekili seçilen Ankara doğumlu Mardinli iş kadını Ceyda Bölünmez Çankırı ‘nın çoğunluğu kadın örgütlerinden oluşan İzmir Sivil Toplum Kuruluşlarının çatı örgütü Tülay Aktaş Gönüllü Kuruluşlar Güçbirliği’nin başarılı STK’lara ödül töreni toplantısına girerken Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkan’ıyla sohbeti sırasında söyledikleri gerçekten Türkiye’nin getirilmek istendiği nokta açısından bizleri endişelendiriyor.
Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Mesude Öney, AKP İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’ya “Dernek
olarak ‘Andımız’ın okullarda yeniden okutulması için imza topluyoruz. İzmir milletvekili ve bir kadın duyarlılığıyla imzalar mısınız?” ricasında bulunuyor. AKP Milletvekili’nden ” Çocuklar andımızı her sabah okurken çok yoruluyordu. İstiklal Marşı ise hem pazartesi hem de Cuma günü okunuyor. Çocuklar bunları okurken yoruluyor” yanıtını alıyor ve Çankırı metni imzalamadan salona geçiyor.
Dernek Başkanı Öney , Milletvekili Çankırı’nın bu sözleri karşısında tam bir şok yaşıyor . Başkan Öney “ Bizim çocuklarımız özürlü mü, neden yorulsunlar?” diye isyan ediyor.
Hatırlanacağı üzere; ilkokullarda Andımız’ın okutulmaması yönündeki karar İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğin 27/8/2013 tarihli ve 25212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla resmileşmişti.
Şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 8 Ekim 2013 tarihinde Başbakan iken AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada
“Demokratikleşme Paketi”nin içinde yer alan İlkokullarda ‘Andımız’ın okunmasının kaldırılma nedenini ise "Andımız uygulaması 1933'te başladı. Tartışmalı bir isim olan Doktor Reşit Galip'ti. Galip Türkçe ezan zulmününde yazarlarındandı. Reşit Galip insanları kafataslarına göre sınıflandırıyordu. Her sabah Türküm demekle Türk olunmaz" sözleriyle açıklamıştı.
Asıl mesele, o dönem “demokratik açılım” programı çerçevesinde çeşitli Kürt gruplarının taleplerini yerine getirmekti. Bu taleplerin başında da “Türk” ifadesinin kaldırılması geliyordu. Bir Kürt çocuğunun her sabah “Andımız”ı okurken, “Türküm doğruyum” demesi onlar için kimlik kaybı sayılıyordu.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek Türkiye Cumhuriyeti
Devleti bayrağı altında yaşayan Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Çerkez , Abaza v.b. hangi ırktan, renkten ve kimlikten olursa olsun herkes için Türk Milleti kabul edilmesinin önemine dikkati çekmişti.
Şimdi büyü bozuldu, demokratik açılım rafa kalktı. HDP’li vekiller PKK terör örgütüyle özdeşleştirilerek cezaevlerine konuldu, yönettikleri belediyelere kayyumlar atandı. “Türkçülüğü kimselere bırakmayan” MHP ile ittifak oluşturarak, 5 yıl önce canciğer oldukları HDP ile her kim ittifak ederse terörist sayıldı.
Artık yeni yönetim biçimiyle yapılmak istenen, dinci, milliyetçi, muhafazakar bir İslam Cumhuriyeti’ni Türk halkına kabul ettirmekti.
Bunun için sıkı ve sistemli şekilde çalışmalar sürüyor.
Aile temalı dizilerle kadınlar iyi anne, sadık eş gibi gösterilmeye çalışılarak kadının daha çok evinin kadını olması, aile içi şiddete, geçimsizliğe rağmen boşanmaları zorlaştırmak için velayet, nafaka konularında yeni düzenlemelerle kadının önü kesilmek isteniyor.
Kadına yönelik şiddet konusunda yıllar önce imza attığımız uluslararası sözleşmeler ciddiye alınmadığı gibi şimdi iptali yolunda çalışmalar
yapılıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu en acı tablo ise; kız ve erkek çocuklarımızın din kisvesi altında beyinlerinin ve yaşam biçimlerinin kendi idealleri doğrultusunda şekillendirildiği bir eğitim sistemine geçilmesidir. Bu bağlamda tarikatların okullara girdiği, Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle sarıklı, takkeli cüppeli hocaların sınıflarda dersler verdiği, kız çocuklarının giyimi, eğitimi, davranışının iktidarın özlem duyduğu yaşam biçimine uygun formatlandığı, kadınların kazandıkları haklarının bir bir geri alınmak istendiği bir süreci yaşıyoruz.
Ancak çok ilginçtir ki; kadın hakları konusunda kafa yoran veya laiklik ve ilericiliği ilke edinmiş çağdaş kadınlarımızdan da artık pek fazla ses çıkmıyor; “Haklarımız, kazanımlarımız elden gidiyor” diye.
Yoruldular mı?
Bıktılar mı?
Yoksa; "hala bize bir şey olmaz mı?" diyorlar. Bilemedim.
Yorumlar